
Varoluş ıssızlığının ortasında bir yerde artık avunacak birini düşündüğünüz anda biri elinizden onu alırsa ne yaparsınız ve artık içinizde belki de yıllardır taşıdığınız o en gizli kimliğinizle nasıl yaşarsınız sorularının cevabını arayan film. Tam bulduğunuzu düşündüğünüz anda, düğün davetiyelerinin rengi iken tek derdiniz bir akşam yürüşü sote bir mekânda dövülerek öldürülürse diğer yarınız sandığınız kişi artık neyin eskisi gibi olup olmayacağina karar verecek olan belki de artık siz bile değilsiniz…

Kaçınılmaz yazgınız olan ölümle yüzleşerek yaşanmaya başlanan yepyeni ancak kaçınılmaz tekrarlarla dolu hayatınızda üstlenmeniz gereken yeni rol nedir? Bir katil mi yoksa, adaleti tecelli ettiren naif bir
Jodie Foster misiniz ? İzledikçe kafanızda çoğalan bu soru işaretleri karşisinda aslında ne kadar da yalnız ve yaltılmış olduğunuzun işaretini sıklıkla veren bu film, öldürdükçe içinizde çoğalan yok etme isteğini pek de güzel anlatmış.
(
-psikologunuz, 12.04.2008 17:17 ~ 17:20)
Jodie Foster'ı yine daha önceki rollerinden çok da farklı olmayan sert kadın rolüyle izlediğimiz film ama bu sefer durum biraz daha farklı. Bu kez sert kadın yaşadıklarından sonra sert olmak zorunda kalan kadın hikayesiyle vücut buluyor. Foster'ın filmdeki performansını ve başarısını anlatmak artık abesle iştigal. Hayranlarının kesinlikle kaçırmaması gereken bir film olmuş.
Neil Jordan yönetmen olarak hikaye anlatmadaki ustalığını yıllar önce
Vampirle Görüşme ve
The End of Affair adlı filmleriyle bizlere göstermişti. Bu filmde de artan ustalığının izlerini bulmak mümkün.

Filmin içeriğine gelince; film büyük şehirde yaşayan, şehrini çok seven ve hatta bu şehirden fazlasıyla beslenen bir radyo programcısının dramatik hikayesi aslında, ama hikaye büyük şehrin güzellikleriyle devam edemiyor. Şehrin zenginlikleri hayatının bir yanını beslerken diğer yanını yokediyor.

Evlenmek üzere olduğu sevgilisiyle(
Naveen Andrews) sıradan bir akşam geçiren Erica parkta dolaşırken New York'daki suç icracılarından latin kökenli sıkı çocukların saldırısına uğruyor. Özellikle bu sahnede şiddetin bireylere uygulanışı ve cep telefonu kamerasıyla ölümsüzleştirilişi seyirciye öyle bir sunuluyor ki hani ağzınıza bile sürmek istemeyeceğiniz berbat bir yemeği afiyetle yemiş bulunuyorsunuz. Görüntüler, ses efektleri, konuşmalar adeta yaşanan şiddetin travmasını beyninizde hissetmenizi sağlıyor. Bu duygu filmin geri kalanı için gerekli ve siz bunu fazlasıyla hissediyorsunuz.

Sonrası Erica'nın durumuna düşen herkesin yapmak isteyecekleri ve travmayı atlatmaya çalışma süreci, filmin bu bölümü de öyle usta bir anlatımla sunuluyor ki seyirciye, dozu biraz aşırıya kaçsa veya eksik kalsa filmin bütün ciddiyeti ortadan kalkabilir ama Jordan ve Foster -ve ayrıca dedektif mercer rolündeki
Terrence Howard'ın da hakkını yememek lazım- filmi ustalıkla sürüklüyorlar.

Filmin dramatik sonu hakkında spoiler içinde bile spoiler vermek istemiyorum ama yakın zamanda benzeri şeyleri yaşamış bir insan olarak, herşeyin ve her ayrıntının kurbanların danışmanlığında şekillendirildiği hissine kapıldım.

Sonuç olarak sadece üçüncü sayfalarda okuduğunuz haberler, ne kadar mantıklı, iyi, doğru, dürüst, -kendini beladan uzak tuttuğunuz zanneden- bir insan olursanız olun, sizin de başınıza gelebilir ve sonrasında hiçbirşey eskisi gibi olmaz diyor bu film. Ben de öyle diyorum.
(
-biligak, 07.10.2007 12:55)