23 Ağustos 2008 Cumartesi

Gake No Ue No Ponyo / Ponyo On The Cliff [2008]

Spirited Away (Ruhların Kaçışı) [2001] ve Howl's Moving Castle (Yürüyen Şato) [2004] animelerini de yazıp yöneten Hayao Miyazaki'nin son animesi Gake no ue no Ponyo (Ponyo On The Cliff) Anime Türkiye'nin haberine göre Japonya'da gösterime girmiş ve 31. gününde yani 18 Agustosda 8,435,178 kez izlenmiş ve 10 milyar yen'in üzerinde gelir eldemiş. Bu süre zarfında, 10 milyar yen sınırını geçen son Japon filmi yine Miyazaki'nin Howl's Movig Castle adlı filmiymiş. Ancak, o da, 33. günde bu rakama ulaşabilmiş. Sadece Spireted Away 25. gününde 10 milyar yen hasılat elde etmiş.
Anime en büyük hayali insan olmak olan Ponyo adındaki Japon balığı prensesi ile Sosuke adında 5 yaşındaki bir çocuğun arasındaki ilişkiyi anlatıyormuş. Miyazaki Sosuke'yi oğlu Goro Miyazaki'den esinlenmiş. Müzikleri ise Joe Hisaishi yapmış.
Miyazaki'nin filmlerinde sürekli kanatlı insanlar, uçan nesneler ve uçan evler gibi şeyler kullanmasında, babasının ikinci dünya savaşında zero fighter denilen savaş uçakları için kanat parçası üreten bir şirketin yöneticisi olmasının payı büyükmüş. Nausicaä of the Valley of the Wind (Rüzgarlı Vadi) [1984] animesinden sonra Stüdyo Ghibli'yi kuran Miyazaki Laputa:Castle In The Sky, Howl's Movig Castle, Porco Rosso ve Kiki's Delivery Service animelerinde uçma tutkusunu başarılı bir şekilde yansıtmış.
Ponyo On The Cliff [2008] Animesinin fragmanı:

21 Ağustos 2008 Perşembe

Boogie Nights / Ateşli Geceler [1997] Trailer

Bloga google'dan en fazla ziyaretçi çeken Paul Thomas Anderson imzalı Boogie Nights filminin fragmanı:

Ziyaretlerin nedeni maalesef porno içerikli. Anahtar kelimeler ise aşağıdaki gibi:
80 likler porno filmi
ateşli geceler sevişme sahnesi
ateşli geceler video
70lerin porno filmleri
ateşli geceler vidyo
renkli geceler porno filmi
Jodie Moore porno film
70 ler porn
dirk başlayan sevişme videoları
porno renkli geceler


Filmde ise topu topu 3 tane yarım yamalak sevişme sahnesi var. Zaten film 70'lerin sonuyla 80'lerin başındaki porno endüstrisini anlattığı için o kadarı da normal. Neden filme porno gibi yaklaşılıyor onu anlamıyorum.:)

19 Ağustos 2008 Salı

The Fly / Sinek [1986]

Çocukken izlediğim ve izlerken gerim gerim gerildiğim ilk korku-gerilim filmlerinden bir tanesiydi The Fly (Sinek). Tabii o zaman orjinal isim falan yok. Filmin adı Sinek sadece. Seth Brundle adında bir bilim adamı bir yerden başka bir yere ışınlanma üzerine çalışmalar yapmaktadır. Brundle iki adet modül geliştirmiştir ve bir modülden diğerine nesneleri başarıyla transfer edebilmektedir ama aynı yöntem bir türlü canlılarda başarılı olamamıştır. Hatta bir maymunu ışınlama deneyinde maymun bir et yığınına dönüşmüştü.
Gün gelir Brundle gazeteci Veronica Quaife'nin de yardımıyla Maymunu başarılı bir şekilde ışınlamayı başarır ve deneyi kendi üzerinde de tekrarlar fakat hesaba katmadığı bir şey vardır, o da kabinde onunla birlikte ışınlanan bir sinek... Böylece sineğin DNA'sı Brundle'ın DNA'sına karışır ve Brundle yavaş yavaş bir sineğe dönüşmeye başlar.

Filmde Brundle hep aynı tip kıyafetleri giyiyordu, gri bir ceket , beyaz gömlek ve kırmızı bir kravat, bir gün Veronica neden aynı kıyafetleri giyiyorsun diye sorduğunda dolabını açtı ve bütün kıyafetlerinin aynı olduğunu böylece hergün ne giyeceğini düşünerek zaman kaybetmediğini, Einstein'da böyle yaptığını söyledi.
Filmin en sürükleyici yerleri de Brundle'ın yavaş yavaş insandan sineğe doğru dönüştüğü bölümlerdi. İlk başlarda kendini aşırı enerjik ve güçlü hissediyordu. Bunun ışınlamadan dolayı gerçekleştiğini düşünüyordu ama daha sonra sırtındaki bir yaradan sert ve garip tüyler çıktı ardından tırnakları düşmeye başladı fakat daha kötüsü Veronica karnında Brundle'ın çocuğunu taşıyordu. Veronica çocuğu aldırmayı istiyordu fakat Brundle buna şiddetle karrşı çıkıyordu hem de ne şiddet...
Filmin yönetmeni The Dead Zone [1983] ve Videodrome [1983] gibi başarılı Bilim-Kurgu Gerilim filmlerini yönetmiş daha sonra Eastern Promises [2007] ve A History of Violence [2005] gibi başarılı filmlere imza atmış olan ve sözlükten olbrix'in yazdığına göre "Ben kazara yönetmen oldum. Bu aslında benim için hiç bir zaman meslek olmadı. Ben aslında babam gibi yazar olmak istiyordum." sözlerini söylemiş olan Kanadalı yönetmen David Cronenberg. Seth Brundle rolünde ise Independence Day [1996] ve Jurassic Park [1993] gibi filmlerde de karizmatik bilim adamını canlandıran, kova burcu, 1.93 boyunda, Patricia Gaul ve Geena Davis'le evlenmiş, Laura Dern'le nişanlanmış, 1952 pittsburgh doğumlu Jeff Goldblum muhteşem oynuyor.
Veronica Quaife rolünde ise Beetle Juice [1988] filminde de oynayan ve 2006 yılında Golden Globe'da Commander in Chief'teki rolü ile en iyi bayan oyuncu ödülünü alan Geena Davis oynuyor.
Bu da fragmanı:

Güzel filmdi. The Fly II [1989] gibi gereksiz bir de devam filmi çektiler farklı yönetmen farklı yazarlar.

18 Ağustos 2008 Pazartesi

Indiana Jones İzleme Kılavuzu

HARRISON FORD: Aslında George Lucas’ın ilk tercihi değildi. Steven Spielberg ne kadar bastırsa da, Lucas Star Wars serisinden sonra yine aynı aktörle çalışıyor görünmek istememişti. Ancak başrol için teklif götürülen Tom Selleck, o sıralar popüler TV dizisi Magnum ile fazlasıyla meşgul olduğundan rol yine dönüp dolaşıp Ford’a geldi. 66 yaşındaki Harrison Ford’un 4. filmde de yine az dublör kullanması ve gösterdiği yüksek performans bu rol için yaratıldığını bir kez daha kanıtlıyor. Şüphesi olan var mı?

MARION: Dünya tatlısı Karen Allen’ın serinin ilk filminde canlandırdığı karakter 4. filmde bir kez daha karşımıza çıkacak. İlk filmde Nepal’de bir tavernada süprüntü bir hayat yaşarken görülen Marion, Indy’ye indirdiği esaslı yumrukla dikkatimizi çekmişti. Sonradan anladık ki, Kamçılı Adam ile geçmişte bir gönül macerası yaşamış, ancak Indy’nin kamçısı kalbinde derin bir yara açmıştı. Kendisi aynı zamanda Indy’nin ustası Abner Ravenwood’un da kızı oluyor. Bağlar hayli güçlü.

FEDORA: Gücün karanlık tarafına geçmiş bir Jedi şövalyesi gibi. Şapkası ve giyim kuşamıyla Indy’ye ilham kaynağı olan Fedora, yeteneğini karanlık işler için harcadı. Indy henüz gençken onunla kapışmış ve Fedora sayesinde ilk kez kamçıyla tanışmıştı. Üçüncü filmin başında gördüğümüz bu karakteri Richard Young oynamıştı.

SHORT ROUND: İkinci filmde Indy’nin sevimli ve dövüşken bıdığı olarak karşımıza çıkan Short Round, ergonomik boyutlarıyla çok işe yaramıştı. Oyuncu seçmelerinde ağabeyi yerine bu role uygun görülen Ke Huy Kuan, seyircinin seri boyunca en sevdiği yan karakterlerden biridir. Her serüvene lazım!

PROF. HENRY JONES: Spielberg’in üçüncü filmdeki bombası olarak karşımıza çıkan, Indy’nin tüm bilinçaltından sorumlu babasını Sean Connery oynar. Hayatını Kutsal Kase peşinde harcayan Henry Jones’un oğluyla birlikte Naziler’e karşı verdiği mücadele serinin komedi dozunun en çok arttığı bölümlerdir.

KAMÇI: Serinin ikinci filmine adını da veren bu silah, Indy’nin elinde son derece kullanışlı bir hal alır. Kah düşmanının elindeki silahı alıverir, kah bir ip gibi kullanarak mağaraların derinliklerindeki tehlikelerden kolayca kaçıverir. Kamçısı, Indy’nin yeni bir maceraya çıkarken bavuluna attığı ilk ve en önemli şeydir.

ŞAPKA: 4. filmin çekimleri başladığında 60’larını çoktan geçen Harrison Ford’un bu rolün üstesinden gelip gelemeyeceği çok yazılıp çizildi. Ancak yönetmen Spielberg, “Ford’un sete gelip şapkasını taktığı ilk anda onun yine Indiana Jones olduğunu” söyledi. Indy için şapkası öyle önemlidir ki canını koruduğu gibi onu da korumak için ekstra tehlikelere girişir. Şapka belki de hiçbir kahramana bu kadar çok yakışmamıştır. Şapkasız olmaz!

SARIŞINLAR: Indy’nin ilk gönül macerası Marion egzotik bir kumraldı. Ancak ikinci ve üçüncü filmlerde iki sarışın kadın sahne aldı. Şangay’da bir gece kulübünde şarkıcı olarak maceraya katılan “Willie”, dırdırcı, ama aynı zamanda çekici, sevimli de olabilen bir kadındı. Elini yüzlerce böceğin arasına sokup Indy’nin hayatını kurtarmıştı. Willie’yi canlandıran aktris Kate Capshaw, gerçek hayatta yönetmen Spielberg’in kalbini kazandı ve eşi oldu. “Son Macera”da ise güzeller güzeli Alison Doody’nin oynadığı Dr. Elsa, Nazilerle işbirliği içinde bir kutsal hazine meraklısı olarak seyirciyi ikiye böldü.

NAZİLER: Spielberg, “Schindler’in Listesi”nden sonra bir kez daha “Nazilerle uğraşıyor” denmesin diye 4. filmde kötü adamların Rus olmasını tercih etti. Ama Naziler, serinin 1. ve 3. filminde Indy’ye resmen kök söktürdü. Dönem itibarıyla Naziler’in saf kötülüğün simgesi olarak çizilmesi o kadar da şaşırtıcı değildi.

HARİTA: Lucas’ın hayalgücünden çıktığını tahmin ettiğimiz şekliyle, Indy filmlerinde izlenen güzergah hep harita üzerinde kırmızı bir çizgiyle gösterilir. Bir adventure-bilgisayar oyununu anımsatcak şekilde, sahneler birbirine bağlanırken zaman zaman bu harita animasyonlarına başvurulur.

BÖRTÜ BÖCEK: Egzotik ormanlarda kutsal hazineler peşinde koşarken bol kepçe böcek, yaratık, en tiksinç halleriyle karşımıza çıkar. İlk filmin başında Indy, refakatçisinin üzerindeki örümcekleri sanki toz alıyormuş gibi temizler ama konu “yılan” olduğunda durum değişir. Gariplikler, ikinci filmde “maymun beyni tatlısı” ve “içinden sülük çıkan yılan dolması” şeklinde uzayıp gider. Bakalım daha neler göreceğiz?

Derleyen: Orkan Şancı
Alıntı:beyazperde.mynet.com

5 Ağustos 2008 Salı

WALL-E / VOL-İ [2008]

Pixar tarafından yapılan ve dağtımı Disney tarafından üstlenilen WALL-E daha tüm ülkelerde vizyona girmeden imdb top 250'de 26 numaraya yerleşti bile. Yönetmenliğini Toy Story [1995] ve Finding Nemo [2003] gibi başarılı animasyonları yöneten Andrew Stanton yapmış.
Maalesef sinema sitelerimizin hiçbirinde adamakıllı bir film özeti göremedim. Ben de şahsen bizzat kendim olarak imdb'deki özeti çevirdim. Kısaca filmin konusu söyle:
Çok uzak ama fazla gerçekdışı olmayan bir gelecekte, insanoğlu dünyayı terkedip gitmiştir çünkü dünya güçlü ve çok-uluslu Buy N Large Şirketi tarafından satılan ürünlerin çöpleriyle kaplanmıştır, WALL-E, çöp toplama robotu pisliği toplaması için dünyada bırakılmıştır.
WALL-E evcil neşeli bir hamamböceğiyle birlikte dünyada yalnızdır.
Bir gün, bakımlı, zarif ve aynı zamanda tehlikeli olan keşif robotu Eve, tekrar sürdürülebilir bir hayat olduğuna dair kanıt bulmak için dünyaya gönderilir. WALL-E, Eve'ye aşık olur. WALL-E, Eve'yi bir kum fırtınasından kurtarır ve ona molozların arasından bulduğu yaşayan bir bitki gösterir.
Eve, bitkiyi alır ve otomatikman yanıp sönen yeşil bir ışık dışında çalışmaz duruma girer. WALL-E yeni arkadaşına ne olduğunu anlamaz, o tepkisiz olmasına rağmen onu yağmurdan, rüzgardan ve fırtınadan korur. Bir gün kocaman bir gemi Eve'yi geri almaya gelir ama WALL-E Eve'yi kurtarmak için geminin dışındaki bağlantı noktasına ilişiverir.
Gemi, dünyayı 700 yıl evvel terkeden insanları taşıyan büyük bir uzay gemisinin arkasına gelir. Bu insanlar, onlara sürekli TV yayını ve video-sohbet olanağı veren hareketli sandalyeleriyle geminin içinde dolaşıp durmaktadırlar. Bütün yemeklerini tembellikten ve/veya kemik kaybından dolayı kamışla içmektedirler. Ayrıca çok şişmandırlar ve güç bela hareket edebilmektedirler.
Alelacele verilmiş talimatlarla işleyen otomatik pilot bilgisayar, dünya insanlarını dünyaya dönmeye ikna etmeye çalıştığında WALL-E, Eve, iri yapılı kaptan ve bozuk robotlardan oluşan bir grup, bitkiyi çalarak isyan çıkarırlar.
Bu da filmin fragmanı:

WALL-E'yi görünce aklıma çocukken izlediğim Short Circuit [1986] filmi geldi. WALL-E O filmdeki robot 5 Numaraya (Number 5) görünüş olarak çok benziyor. Burada da karşılaştırması var.